14 Haziran 2008 Cumartesi

İzmir Ateşler İçinde

inceleme

Osman F. Seden, her zaman önünde saygıyla eğildiğim bir yönetmendir. Her türden çektiği filmleri, çalıştığı sayısız oyuncu ve yazdığı yüzlerce hikaye ile Türk sinemasının 60’lı ve 70’li yıllarda ciddi anlamda bir endüstri haline gelmesinde büyük rol oynamıştır. İzmir Ateşler İçinde, Seden’in 1959 yılında çektiği Düşman Yolları Kesti adlı filminde olduğu gibi Milli Mücadele yıllarını anlatan bir film. Seden, bu filmde sadece yapımcı ve senarist kimliği ile gözüküyor; ancak filmin, kendi sinemasının izlerini taşıdığı çok aşikar. Yönetmen koltuğunda Yeşilçam’ın başka bir emektar yönetmeni olan Nuri Ergün’ü görüyoruz. İzmir Ateşler İçinde, Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal Paşa tarafından, çok iyi İngilizce ve Fransızca konuştuğu için, düşman birlikler hakkında bilgi toplayıp casusluk yapması amacıyla düşman saflarına yollanan İngiliz Kemal’in öyküsünü anlatıyor. Bir nevi, Lawrence of Arabia’nın antitezi. Gerçek adı Ahmet Esat Tomruk olan İngiliz Kemal’in öyküsünü aşağıdaki linkten okuyup fikir edinebilirsiniz.



Filme dönersek; İngiliz Kemal rolü ile Ahmet Mekin oldukça iyi bir performans sergiliyor. Düşman saflarının komutanı rolünde Kenan Pars da rolünün hakkını çok iyi veriyor. Nubar Terziyan, Hulusi Kentmen gibi Yeşilçam emektarları da yan rollerde bu filme teşrif ediyorlar. Hatta düşman birliğin askeri rolünde sadece bir sahnede gözüken Erol Taş da bu filmin kıymetli oyuncuları arasında. Filmin kuşkusuz en büyük artısı, adım adım ilerleyen ince yapısı; yer yer gerilimli, yer yer duygusal bir yapıya bürünmesi, filmin senaryosundaki kimi boşlukları kapatıyor. İngiliz Kemal’in, düşman birlikleri genaralinin kızını ayartıp, onla aşk yaşaması ise filmin diğer bir ana teması. Tabii ki bu durum, filmin hedeflediği şeyden sapmasına sebep olmuyor. En nihayetinde, vatan sevgisi tüm sevgilerin üstüne çıkıyor.

Sonuç olarak, bu film Türk halkının Milli Mücadele ruhunu okşayan ve gelecek kuşakların bu mücadele hakkında belli bir fikir sahibi olmasını sağlayan başarılı bir yapım. Ancak, bir takım politik sebeplerden ötürü gösterime girmeyen, üstüne bir de 1959 yılındaki büyük film deposu yangınında yanarak kavrulan bu film, daha sonra elde kalan parçalarla tekrar montajlanıp günümüze kadar bir şekilde ulaştırılmış. Ne yazık ki, bu kopyanın ses ve görüntü kalitesi oldukça düşük. Binbir türlü zorluk içinde ve zahmetle çekilen filmin geldiği bu durum gerçekten çok üzücü. Gönül isterdi ki, bu filmi günümüzde daha iyi bir ses ve görüntü kalitesi ile izleyip daha çok keyif alalım. Ancak, filmin ana kopyası bu halde ve yapacak bir şey yok. Aslında o yangında yok olup giden bir çok filmin aksine, şanslı bile sayılabilir.

En nihayetinde, tüm bu olumsuz koşullardan geçip yamalı bir bohça misali önümüzde duran bu film, saygıyı ve anılmayı hak ediyor.

yazan:faust116

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder