2 Ağustos 2008 Cumartesi

Busting

inceleme
Busting, 70’li yılların ‘blaxplation’ ruhu taşıyan tipik polisiyelerinden biri. Her ne kadar başrolünde siyahi bir oyuncu oynamasa da, daha çok bir kaç yan karakterde siyahi oyuncu görsek de; filmi izlerken bir ‘blaxpolition’ filmi izliyor hissine kapıldım.


Film, 70’lerin Amerika’sında yaşanan ahlaki çöküntüye değiniyor. Aslında küçük çaplı gözüken bu film, her türlü yargı sistemine karşı keskin bir eleştiri getiriyor. Üstelik bunu bizzat yargı sisteminin bir organı olan polisin gözünden yapıyor. Her zaman izlediğimiz kötü karakterlerin gözünden anlatılan suç dünyası, bu sefer iki yalnız polisin gözünden anlatılıyor. Yalnız diyorum çünkü, gerçek anlamda hiç bir destek görmeyen yapayalnız polisler bunlar. Ne bağlı oldukları polis teşkilatından ne de yargı sisteminden bir destek görüyorlar. Kendilerince adaleti tecelli ettirmeye çalışan, ahlak masasında görevli iki polis sadece. Dirt Harry ‘den miras kalan ‘vigilante’ ruhunun bir uzantısı aslında bu durum. Dirty Harry ya da Busting gibi filmleri diğer ‘vigilante’ türlerinden ayıran önemli unsur ise, adeleti dağıtan sivil bir vatandaş değil de bizzat devletin polisi olması. Bu durum yaşanılan ahlaki çöküntünün daha niceliksel anlatılamasını sağlayan önemli ayrıntılardan biri.. Şimdi toplumda kendi kendine adalet dağıtmaya çalışan bir polis varsa; demek ki ortada çatlak bir yargı sistemi ve polis teşkilatı var. Her türlü iki yüzlülüğün döndüğü, arkasında belirsiz bir güç olan insanların, ne suç işlerse işlesinler kolayca aklandıkları bir adalet sistemi. Kaçakçılık ve uyuşturucu ticareti yapan bir adamın aç olarak tabir ettiği polislere bir kaç kuruş vererek (bunun artık dolar karşılığı her ne ise) kolayca yaptıklarını görmezden gelinmesini sağlaması.... İşte tüm bunlar asıl korkmamız gerekenin, her türlü güvenliğimizi emanet ettiğimiz ana unsurlar (polis, yargı) olması gerektiğini bize anlatan şeyler.


Filmimizin polis karakterleri, hem yargı hem de polis teşkilatı tarafından ısırarla geri çekilmeye çalışılıyor. Halbuki birazcık destek görseler, tüm bu pisliğe bulanmış çarkın, en azından bir kısmı temizlenecek; ama ne yazık ki hiç bir destek verilmiyor ve cesur polisler, tamamen kendi zeka ve kararlılıkları ile kötüleri alt etmeye çalışıyorlar. Sadece kötülülere karşı değil, içinde bulundukları sisteme karşı da soğuk bir savaş içerisindeler. Aşırı baskı ve yıldırmalar, polisleri yollarından alıkoymuyor ve inatçı bir şekilde olayın üstüne gitme hırsı veriyor. Nitekim, peşinde oldukları ‘Big Boss’ un doğum günü partisinde yapmış oldukları gerçekten takdire şayan. ‘Big Boss’ dan yemiş oldukları feci dayağın acısını, onun lüks arabasını doğum günü pastası niyetine yakarak çıkartıyorlar. Gerçekten çok hoş bir sahne bu; çünkü, film boyunca gıcık olduğumuz kötülerin canını acıtacak ilk sahne. Yine bir sahne var ki, filmdeki polislerin içinde bulundukları durumu çok iyi özetliyor. Polisler, teşkilat tarafından olayın çok fazla üstüne gittiklerinden dolayı cezalandırılırlar(!) ve onlardan seri sapıklıkların yaşandığı rivayet edilen bir umumi tuvalette devriye olmaları istenir. Tuvalette iken yaptıkları konuşmalar ve bulundukları konum itibari ile biz seyirciler ne kadar boktan bir durumda olduklarını anlarız. Boka batmış bir durumda beklemektedirler tuvalette.


Polisler tüm bu olumsuzlukların sonucunda en nihayetinde vurucu darbeyi hastane'de indirirler. Çok ince, kör bir noktadan kötülere darbeyi vururlar. Bu sahnenin akabinde gerçekleşen kovalamaca sahneleri de filmin ‘action’ düzeyinin had safhada olduğu sahneler.


Filmin en calıcı sahnesi ise finali hiç şüphesiz. Filmin senaristi de olan yönetmen ‘Peter Hyams’ bize burada bir oyun oynayarak, film boyunca sürdürdüğü ‘vigilante’ tavrını bir anda yerle bir eder. Polislerimiz kör merhametlerinin kurbanı olurlar ve kötüleri, film boyunca eleştirilen yargı sisteminin kollarına atarlar. Hem polisler hem de biz kısır bir döngü içerisine hapsoluruz. Yönetmen, bir nevi iyiliğin kötülükle aynı seviyeye indirgenmemesi gerektiğini, iyinin kendisine zarar veren kötüye karşı bile merhametli olabileceğini belirtiyor. Bu noktada iyi ve kötüyü kalın bir çizgi ile ayrıyor aslında.

Yönetmen ve oyuncuları kısaca değerlendirecek olursak; Peter Hymas, filmin ritmini çok iyi ayarlıyor. Özellikle ‘action’ sahnelerde yönetmenlik becerisini çok iyi sergiliyor. Oyunculardan, Elliott Gould ve Robert Blake, inatçı ve kararlı polis rolünde üstlerine düşeni yapıyorlar. Yeni nesil olarak Robet Blake’i, Lost Highway, Elliott Gould’i ise Oceans serisinden hatırlayabiliriz.

Zamanında ülkemizde ‘infilak’ adı ile gösterime giren Busting, ufak çapta gözüken ama, kendi içerisinde infilak eden sıkı bir polisiye.

yazan:faust116

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder