inceleme
Deadly Blessing, Wes Craven’in biraz kıyıda kalmış filmlerinden birisi. Ne ‘the Last House on the Left’ kadar kült olabilmiş ne de ‘Scream’ ve ‘A Nightmare on Elm Street’ gibi popüler olmuş bir film. Ancak bu filmlere nazaran kendi içinde daha tutarlı bir yapısı olduğunu söyleyebiliriz.
Wes Craven, filmlerinde genel olarak senaryonun mantıklı bir yapıda olup olmamasıyla pek ilgilenmez. Korkuyu merkeze alır ve seyirciyi de bu doğrultuda yönlendirmeye çalışır. Bu filmde de yine bahsettiğimiz bu korku unsurunu ön plana çıkarıyor. Craven, film boyunca ‘katil kim’ paradoksu ekseninde filmi sürdürse de, oldukça fantastik bir dokunuşla filmini bitiriyor. Filmin kırsal ve sessiz bir yerde geçmesi filmin korku ve gerilim dozajını da artıran bir unsur olmuş. Filmin sinematografisinin de bu anlamda oldukça iyi olduğunu söyleyebiliriz.
Konuya gelecek olursak, çiftliği andıran tepelik bir yerde teknolojik aletler kullanmamasıyla bilinen ‘hittites’ tarikatının bir üyesi olan Jim, tarikat dışından birisi ile evlendiği için babası tarafında aforoz edilmiş ve iblis’in kölesi olduğu iddia edilmiştir. Jim bir süre sonra yaşadıkları yerin yakınındaki bir ahırda korkunç bir kazaya (daha doğrusu cinayete) kurban gider. Dul kalan karısı Martha (Martha Schmidt) ise şehirden gelen iki arkadaşı Lana (Sharon Stone) ve Vicky (Susan Buckner) ile bu zor günlerinde teselliyi arar. Fakat gerek gördüğü kâbuslar gerekse de Jim’in babası olan Isaiah’ın (Ernest Borgnine) psikolojik tacizi peşini bırakmaz. Peşi sıra gelen cinayetlerde bu korku ortamını iyice belirgin bir hale getirir. Aslında filmde bu cinayetler çok da kapsamlı bir yer teşkil etmiyor. Craven yazının başında da belirttiğimiz üzere daha çok korku unsurunu filmde hakim kılmaya çalışmış. Mesela Martha’nın küvette yıkanırken iblisin gelip küvete yılan bıraktığı sahne seyirci üzerinde bariz bir korku-gerilim yaratmayı başarıyor. Yine Lana’ın ahırda yaşadığı korku dolu anlar da buna örnek gösterilebilir. Bu gibi sahneler filmde cinayetlerden daha önemli yerler teşkil ediyor ve korku-gerilim duygusunu daha iyi yaşatıyor. Craven bu bağlamda belki de filmdeki korku duygusunu zedelemesinden korktuğundan olsa gerek cinayet sahnelerini de olabildiğince kansız çekerek, filmi ‘gore’ bir yapıya sokmamaya olabildiğince özen göstermiş.
Filmde önemli bir yer teşkil eden diğer unsurlardan birisi de, din ve inanç kavramı. Yoğun katı inançlarına film boyunca tanık olduğumuz ‘hittites’ tarikatı ve tarikatın başı olan peder Isaiah ise gerek bakışları gerekse de sert üslubuyla filmde korkuyu artıran önemli unsurlardan biri. Seyirci olarak, film boyunca Isaiah’i garip ve sert davranışlarından dolayı yargılasak da, filmin sonlarına doğru haklı olduğunu görmemiz ise Craven’in filme yerleştirdiği bir inanç propagandası olarak algılayabiliriz. Dikkat edilirse Isaiah bir anlamda film boyunca ‘iblis’ yerine ‘iblis’in elçileri’ ifadesini kullanıyor. Yani cinayetleri işleyen bir anlamda ruhları iblis tarafında ele geçirilmiş insanlar. Yani filmin sonlarında cinayetleri işleyenler (iblisin elçileri) her ne kadar ölse de, iblisin kendisi varlığını sürdürür. Craven bir anlamda filmin son sahnesiyle tüm bu laneti öznellikten çıkararak nesnelliğe dönüştürüyor. Yani film iyi bitecek diye beklerken daha korkunç bir sonla sona eriyor. Bu durum Craven’in her ne kadar çoğu filminde (A Nightmare on Elm Street) yaptığı bir numara olsa da, bu filmdeki etkisinin diğer filmlerine oranla daha güçlü olduğunu itiraf etmek gerek.
Yönetmen ve oyunculara da kısaca değinecek olursak Craven filmde gayet sağlam bir iş çıkarıyor. Özelikle yukarıda saydığım kimi sahnelerdeki yönetmenlik becerisi takdire şayan gerçekten. Senaryoyu fazla kafaya takmamanız ile filmden alacağınız keyif ise ters orantılı işliyor. Oyunculuklardan ise Martha rolünde ‘Martha Schmidt’ ve Vicky rolünde ‘Susan Buckner’ gayet iyi oynamalarına karşın bu filmden sonra sinema serüvenlerini sürdürmemeleri ilginç. Sharon Stone’un da 20’li yaşlardaki güzel ve çekici halini görmek de ayrı bir keyif artırıcı unsur.
Sonuç olarak Deadly Blessing saf bir korku-gerilim filmi. Bu anlamda bu türü sevenlerin keşfetmesi gereken, önemli olmasa da iyi bir film.
yazan:faust116
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder