Tecavüz-intikam konulu istismar filmlerinin en dikkat çekenlerinden biri de "Thriller: A Cruel Picture". İsveç yapımı “Thriler”, küçükken tecavüze uğradıktan sonra hiç konuşmayan saf bir taşralı genç kızın ("Ms. 45" filmindeki gibi), başına gelenlerden sonra intikam alışını anlatıyor. Başına gelenler de tipik ‘Nuri Alço’ konseptinde: İçkisine ilaç atılıp uyuşturucuya alıştırılıyor ve fuhuşa zorlanıyor. Kız da işin içindeki herkesten intikam almak üzere para biriktiriyor; dövüş sanatları, silah ve araba kullanma dersleri almaya başlıyor. Bunları izin gününde rahatça yapıyor. Ama kızlar fuhuş yuvasından güya kaçamıyorlar, çünkü uyuşturucudan her gün almazlarsa ölecekleri söyleniyor. Kız, intikam için bu kadar uğraşmak yerine neden direk polise gidip adamları yakalatmıyor (uyuşturucu tedavisi de hastanede yapılabilir), onu anlamaksa zor. Zaten öyküde akla ziyan o kadar şey var ki, insan boş veriyor bir yerden sonra.
Tarantino'nun "Kill Bill"deki esin kaynakları arasında olduğunu okuduktan sonra izlenince biraz hayal kırıklığına sebep oluyor bu film. Öncelikle, soğuk ve donuk bir film “Thriler” (İsveç yapımı olduğu düşünülürse çok şaşırtıcı değil aslında). En hareketli sahnelerinde bile bir donukluk var. Bir istismar filminin bu denli soğuk olması iyi değil. Zaman zaman, sanki ‘Ingmar Bergman’vari ciddi bir film yapma peşindeymiş gibi görünüyor yönetmen.
Filmin incir çekirdeğini doldurmayacak bir öyküsü var (hepsi yukarıda yazanlardan ibaret), ama film tam 107 dakika. Bunun bir sebebi, aşırı ağır-çekimde izlediğimiz aksiyon sahneleri. Bir adamın vurulup yere düşmesi 45 saniye; kızın bir karate hamlesi 30 saniye sürüyor. Bu sahnelerde gidip bir çay koyup gelebilirsiniz ve bir şey de kaçırmazsınız. Bir de, sansürsüz versiyondaki porno sahneler filmin süresini iyice uzatıyor. Bu sahneler çok gereksiz ve filmi zedeliyor, filmden yabancılaşmanıza sebep oluyorlar. Porno sahneler, tecavüzü daha tahrik edici kılmak için mi var; tam anlamıyla bir “istismar” filmi mi yapılmaya çalışılmış, pek anlayamıyor insan. Filmin etkili olabilmesi için kızın çektiği acılara şahit olarak onun tarafında olmamız gerekiyor. Buradaysa tam aksine, kızın fuhuş sahnelerinde tahrik olmamız amaçlanıyor sanki.
Karakterlere gelince... Hikayede Nuri Alço işlevi gören, çember sakallı, Kral Hüseyin’e benzeyen adam da ayrı bir ilgi uyandırıyor insanda. ‘One Eye’ öldürmeye başladıktan sonra, korkudan ölecek gibi bir hali var ki, insanın çok hoşuna gidiyor. Çünkü bu tür intikam filmlerinde genelde kötüler film boyunca zulüm yapar, iyi olan ise filmin sonlarına doğru kötüye bir kurşun sıkar ve işi kökünden halleder. Güya intikam alınmış olur, ama kendi çektiği acının zerresini yaşatamaz kötüye. Bu filmde uzun bir süre o adamı korku dolu bir halde görüyoruz; ölümü de yavaşça ve acı çekerek oluyor. Belki de filmin en büyük artısı bu intikam şekliydi.
Filmin diğer artılarının başında da, dilsiz kız karakteri ve bu rolde Christana Lindberg’in üstün performansı geliyor. Bir de, ne kadar soğuk bir atmosferi olursa olsun, film insanı bir şekilde bağlıyor ve bir sonraki sahnede 'ne olacak acaba' merakıyla seyretmeye devam ediyorsunuz. Ama sonuçta filmin birçok eksik yönü de var. Yönetmen (Bo Arne Vibenius) kimi sahnelerde değişik bir tarz yakalamaya çalışsa da, sinemasal açıdan fazla ilginç olamıyor film. Yine de, 'intikam olsun çamurdan olsun' diyenlerin keyif alabileceği bir film. Ancak yönetmen istismar sinemasına çok iyi uyan bu hikayeyi biraz daha Amerikan sinemasına yakın bir üslupla ele alsaydı, ortaya “Ms.45”gibi iyi bir film çıkabilirdi belki.
Christana Lindberg
yazan:faust116&loveless
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder