21 Mayıs 2011 Cumartesi

Christine


Stephen King romanından, John Carpenter tarafından sinemaya uyarlanan Christine 1983 yapımı bir gerilim filmi. Başrollerde Keith Gordon, John Stockwell ve Alexandra Paul gibi oyuncular yer alıyor.



King’in ilk dönem romanlarından olan ve benim de oldukça sevdiğim bir kitap olan Christine, Arnie Cunnigham adlı bir gencin 58 model bir Plymouth Fury ile kurduğu saplantılı sevdasını anlatıyor. Carpenter filmde kitaptaki dramatik yapıyı olabildiğince törpüleyerek, daha çok gerilim atmosferinin hakim olduğu bir film ortaya çıkarmış. Konunun olabildiğince absürd olması kitaptaki herşeyi filme aktarmayı biraz zor kılıyor elbette. Her ne kadar romanda kimi güzel ayrıntılar yer alsa da, Carpanter bu açıdan doğru olanı yapıyor.


Konuya gelirsek, Arnie (Keith Gordon) koca gözlükleri ve “nerd” görüntüsü ile okulda oldukça dışlanan bir tiptir. Bir de bunlara ailesinin üzerinde kurduğu baskı eklenince büsbütün ezik bir karakter olup çıkmaktadır. Arnie’nin tek arkadaşı ise Dennis (John Stockwell)’dir. Dennis, Arnie’ye nazaran oldukça popüler ve karizmatik biridir. Bir gün Arnie ve Dennis arabayla eve dönerken Arnie yolda satılık bir araba fark eder. Arnie 58 model bu her tarafı dökülen külüstür Plymouth’a ilk görüşte aşık olmuştur adeta. Hurda denilebilecek bu arabaya 250 dolar para vererek George Le Bay denen bir adamdan satın alır. Dennis bunun çılgınlık olduğunu düşünse de, Arnie buna aldırmaz. Ailesi doğal olarak bu arabayı almasına karşı çıkar. O da Darnell isimli bir ihtiyarın işlettiği garaja koyar arabayı. Burada kısa sürede arabayı kullanılabilir bir hale döndürmeyi başarır. Bir süre sonra ise Christine 0 km bir araç kadar gıcır hale gelmiştir. Yalnız araba gibi Arnie’de giderek değişmeye başlamıştır. Gözlüğünü çıkarıp atan Arnie, daha bir havalı, asi ve kendine güvenen biri olmuştur. Okulda herkesin çıkma teklifini red eden Leigh (Alexandra Paul) bile Arnie’nin bu halinden etkilenmeye başlamıştır. Ancak zamanla Dennis ve Leigh, Christine’nin aslında sıradan bir arabadan çok daha öte insanların ruhunu ele geçiren şeytansı bir araç olduğunu anladıklarında, onu durdurmak için apansız bir savaşa gireceklerdir.


Christine, usta yönetmen John Carpenter’ın elinde oldukça sağlam bir gerilim filmi olmayı başarmış. Yazının başında da belirttiğimiz üzere King’in romanındaki dramatik yapıyı olabildiğince törpülemiş Carpenter. Zaten King’in romanlarında karakterler genelde doğaüstü olaylarla aşırı acı çeken kişilerdir. Gerilim olduğu kadar yoğun bir dramatik yapı da bulunur King romanlarında çoğu zaman. Öte yandan Christine’de David Crononbergh filmlerinde sıkça işlenen teknoloji-insan ilişkisinin fantasitik bir betimlemesi de yapılmış. Güzel bir araba ile toplumda kendine yer bulmaya çalışan, itilmiş bir karakter aslında Arnie. Belki de arabasına bu kadar sahip çıkmasının başlıca sebeplerinden birisi de bu. Christine sayesinde bir anlamda ulaşamayacağı şeylere ulaşıyor ve arabaya bu yüzden saplantılı bir aşk besliyor. Gerçi King’in romanlarında bu tür sosyolojik çıkarımlar yapmak pek de mantıklı değil. Çünkü King’in romanlarında öncelikli amacı hep fantastik bir çıkış noktası yakalayarak, buradan gerilim yaratmak olmuştur.


Oyunculuklara kısaca değinecek olursak, filmin 3 genç oyuncusu aslında çokta göze çarpan performanslar sergilemiyor. Rollerinin gerektirdiklerini yerine getirmişler sadece. Usta oyuncu Harry Dean Stanton, Dedektif Rudolph rolünde kısaca gözükerek, dikkat çekiyor.


Sonuç olarak Christine, olabildiğince sadık bir uyarlama olmuş. Bu açıdan öncelikli olarak filmden zevk almak istiyorsanız, kitabı okumadan filmi izlemeniz daha iyi olur. Filmi izledikten sonra kitabı okumakta, kitaptaki dramatik yapıyı ve kimi es geçilmiş ayrıntıları görmek açısından epey güzel olabilir.

yazan:faust116

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder