23 Ocak 2010 Cumartesi

Death Wish 2

inceleme
Bir Charles Bronson klasiği olan Death Wish üstüne ne kadar çok sey söylenmişse, serinin ikinci filmi hakkında da o kadar az şey söylenmiştir. Halbuki ikinci film de en az ilk film kadar istismar sinemasının gereklerini yerine getiren, heyecan yaratan bir film.

Hatırlanacağı üzere ilk filmde Paul Kersey’in (Charles Bronson) hem karısı hem de kızı, sokak serserileri tarafindan tecavüze maruz kalıyordu. Karısının ölümüyle sonuçlanan bu saldırı, kızının ise yıllarca sürecek ağır bir depresyona girmesine sebep oluyordu. İkinci film, ilk filmin yıllar sonrasına gidiyor. Paul’un kızı hala kendini tam olarak toparlayamamış, ancak bir şekilde babası sayesinde hayata tutunmaya çalışmaktadır. Aynı şey Paul içinde geçerlidir. Sevgilisi Geri Nichols (Jill Ireland) ile yeni bir yaşama yelken açmayı hedeflemektedir. Ancak sokaklardaki suç oranı, geçen yıllara karşın hiç değişmemiş, artarak devam etmiştir. Bela yine dönüp dolaşıp Paul Kersey’i bulmuştur. İlk filmde karısının ölümüne sebep olan serseriler, bu filmde ise kızının ölümüne sebep olurlar. Bu olay üzerine Paul, yıllar önce olduğu gibi yine sokaklara adalet dağıtmaya çıkar.


Bu blog’da daha önce vigilante ve intikam temalı çokça filme yer verdik. Death Wish serisi bu filmler içerisinde özel bir yere sahiptir. Bunda kuşkusuz sinemada intikamı en güzel alan adamlardan biri olan Charles Bronson’un etkisi çok büyük. Paul Kersey sahneye çıktıkça, intikamı kendimiz alıyormuşçasına bir hırsa kapılıyor insan.


Michael Winner, ikinci filmde meseleye biraz daha kaba çizgilerle değinmeyi tercih etmiş. Bu durum filmi istismar sinemasına yakın bir noktaya getiriyor. Bu anlamda ilk filme göre diyaloglar daha yüzeysel ve basitken, karakterler de daha üstünkörü çizilmiş. Özellikle adaleti ve güvenliği temsil eden polis, dedektif ve yargıçların beceriksizlikleri daha bir göze sokulur cinsten anlatılmış bu filmde. Kişinin kendi adaletini kendi tescil etmesi gerektiği, filmde çok kabul edilebilir, olması gereken bir gerçek olarak gösteriliyor. Nitekim suç oranları bu tür bir vigilante (sokak temizleyicisi) olunca, bir anda düşüyor. Kuşkusuz bu durum gerçek hayatta, ahlaki yönü oldukça tartışılacak bir durum. Filmin bu doğrultuda ‘kanunlardan medet ummayın’ gibi tehlikeli sayılabilecek bir mesajı olduğu düşünebilir. Ancak filmin asıl vermek istediği mesaj, ‘çürümuş olan adalet sistemi ve polis teşkilatının kendisini düzeltmesi gerektiği, aksi takdirde gelecekte sokakların bu tür adalet dağıtıcılarla dolacağı ve toplumun anarşik bir kaos sistemine sürükleneceği’ yönündedir. Filme bu açıdan bakılırsa mesajının aslında cok da kışkırtıcı ve istismar edici olmadığı görülebilir.


Yönetmen Michael Winner, bu filmde de ilk filmde olduğu gibi oldukça stilistik bir iş çıkarmiş. İlk filmdekine göre daha rahatsız edici bir tecavüz sahnesi var. Charles Bronson ise filmin her karesinde karizma. İnsanın ‘şu adam hep intikam alsa da, ben de seyretsem durmadan’ diyesi geliyor.

Sonuç olarak Death Wish 2, ilk filmin büyük başarısı üzerine, yazıda da bahsettiğimiz üzere kaba hatlarla çekilmiş bir devam filmi. Sonradan üç,dört ve beşincisi de çekilen bu serinin en azından kendi içinde bağımsız ve aykırıksı duran ikinci filmi, anılmayı ve hatırlanmayı hak ediyor. Yazıyı da filmden cok sevdiğim, bana kalırsa Charles Branson’un karizmasını kısaca özetleyen müthiş bir sahne ile noktalıyorum.

"Paul Kersey: You believe in Jesus...
Stomper: Yes, I do.
Paul Kersey: Well, you're gonna meet him."


yazan:faust116

4 yorum:

  1. Bu film istismar filmlerinin bir örneği değil hatta andırmaz bile. Ayrıca ilk filmden tek fark olarak, rastgele cinayetler işlemek yerine yalnızca hedeflerine kitlenmiş bir Paul Kersey profilinden bahsedebiliriz. Bunun dışında seride ayrıksı bir yeri olduğunu düşünmüyorum

    YanıtlaSil
  2. istismar sinemasının bana kalırsa belli bir kalıbı yok..şahsen benim istismar sinemasından algıladığım, filmlerin genelde tek kutuplu davranmasi ya da insanlarin ahlaki duygularinin ustune gidilmesi..burada kizi tecavuze ugrayan ve oldurulen bir baba var ve bu kisi adaletten medet ummak yerine intikam almaya calisiyor..sirf taninmis bir oyuncu oynuyor diye ve de filmin biraz bilinir olmasi onun istismar sinemasina yakin olmayacagi anlamina da gelmiyor..cok buyuk gise basarisi elde etmis mel gibson'un hz.isa filmi bile siddeti dini duygular uzerinden futursuzca kullanimi sebebiyle bana kalirsa istismar sinemasina yakin bir ornek..

    seride aykiriksi bir yerde duruyor derken de, aslinda ilk filmin altindan kalmiyor demek istedim..kendi icinde bagimsiz bir dinamigi olan bir film bana kalirsa..

    YanıtlaSil
  3. Death Wish serisi Cannon filmlerindendir. "Cannon" için bkz:
    http://muzzybluezzy.blogspot.com/2010/05/cannon-movies.html

    YanıtlaSil
  4. bilgilendirme için teşekkür ederim..:)ayrıca blog'unuzda ilgi çekici konular var..yolunuz açık olsun..

    YanıtlaSil